Yusufçuk Gece Gelir / Melissa Panarello

Yusufçuk Gece GelirYusufçuk Gece Gelir

Yusufçuk Gece Gelir’den…

Aynı akşam Thomas ile seviştim. Gözlerinin içine bakarak “Son kez sevişiyormuşuz gibi sevişelim,” dedim.
Bocaladı ve “Ne demek istiyorsun sen?” dedi.

“Şaşkın! Dünyanın sonu değil ya. Yalnızca sevgi taşkınlığı bu, korkulacak bir şey değil.” “Ne?” dedi afallamış bir halde.

Omuzlarımı silktim. “Parçalanmaktan, bölünmekten bıktım usandım. Şöyle sonsuzluğa doğru uzanmak istiyorum,” dedim.

“Ama sen bunu hep yapıyorsun,” dedi.

Bir kez daha omuzlarımı silktim, ufladım.

Hayır, ben bugüne kadar hayatımda hiç sonsuza doğru uzanmadım. Ben sonsuzluğu bilmiyorum ki, görüp tanımadım ki. Ben sınırları, sınırlanmaları, sınırlandırılmaları bilirim; felce uğramayı, eksilip azalmaları, sakatlanmaları bilirim. Yo yo hayır, sonsuzluğun ne olduğunu kesinlikle bilmiyorum diyebilirim.

“Bak şimdi, diyelim ki ikimizden biri yarın ölecek ya da diyelim ki ikimizden biri yarın çok uzun bir yolculuğa çıkacak ve birbirimizi ancak yıllar sonra görebileceğiz. Belki de bir daha hiç karşılaşmayacağız. O zaman birbirimizi kim bilir ne kadar çok severdik bir düşünsene.”

O çok yakışıklıydı, ben çok güzeldim. Komodinin üzerindeki abajurdan dağılan ışık, yüzlerimizde saman taneleri gibi parçalı ve renkli gölgeler bırakıyordu.

Sevişme sonrasında artık sırf o değil, o ve sen vardınız. Ben yalnızca konu mankeni olarak bulunuyordum. Sen ve o, ikiniz beni sevdiniz, parçalara ayırdınız ve öptünüz. Senin burnunu, onun ağzını, senin kulaklarını, onun gözlerini görüyordum. Bir yerine iki kalbin ayrı ayrı atışını hissediyordum. Bedenimin sıçramalarıyla “Seni seviyorum, seni çok seviyorum!” diye avaz avaz bağırdığımda, bunu hem ona hem de sana söylüyordum.

Sen ve o, ruhumun ve bedenimin koruyucuları. Yaşamımın balkonundan, sanki ben istememişim, hiç talep etmemişim gibi kibirle bakınırken, siz beni izliyor ve koruyordunuz.

Teri tenin gibi kokuyordu, senin tenin de onun teri gibi kokuyordu. Sonra hiçlik. Gösteri sonrası inen sahne perdesi gibi gözkapakları kapandı ve doygun soluklar odanın kokularına karıştı. Sen, sen öylece kaldın.

Sen hiç benim yaşamıma ve özgürlüğüme kastetmedin.

Sen çok hafifsin, ben ağır. Bundan böyle, sana karşı hissettiğim

LİNK

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir