Üç Öykü
Üç Öykü’den…
Ben idare ediyorum.
O sıkıntılı, çirkin Temmuz cumartesisinin her ayrıntısını hatırlıyorum ama.
Annemle babam, yazlık tiyatroda Kefenin Cebi Yok’un ilk matine performansını sahneliyorlardı. Yazlık tiyatro yapımlarının iki hırçın, rolünü abartıyla oynayan, sürekli terleyen oyuncusuydular ve kardeşlerimle ben nadiren onları izlemeye giderdik. Annem yazlık tiyatrolarda hepten başarısızdı. Onu izlerken, serin akşamlarda bile, Kenneth koltuğunda neredeyse yere inecek kadar sinerdi.
O cumartesi günü bütün sabah odamda çalışmıştım, öğle yemeğimi bile orada yemiştim ve ancak öğleden sonra, ilerleyen saatlerde alt kata inmiştim. Üç buçuk sularında verandaya çıktığımda Cape Cod’un havası başımı döndürdü, sanki demi fazla kaçmış gibi. Ama az sonra gün gözüme gayet güzel göründü.
Güneş, bütün çimenliği ısıtıyordu. Kenneth’e bakındım; çatlak hasır sandalyeye oturmuş kitap okuyordu; ayağını altına almış, ağırlığını ayağının üst kısmıyla dengeliyordu. Ağzı aralık okuyordu, benim veranda boyunca yürüyüp sandalyesinin karşısındaki korkuluğa oturduğumu duymadı. Sandalyesine ayakkabımın ucuyla vurdum. “Bırak okumayı, Mac,” dedim. “Kitabı bırak. Beni eğlendir.” Hemingway’in Güneş Yine Doğar’ını okuyordu.
Ben konuşunca havamda olmadığımı fark edip kafasını kaldırarak gülümsedi. Bir beyefendiydi; on iki yaşında bir beyefendi; bütün hayatı boyunca bir beyefendiydi olmuştu.
“Yukarıda yalnızlıktan içim sıkılıyor.” dedim. “Kötü bir meslek seçtim. Bir roman yazacak olursam herhalde bir koroya katılıp kitap bölümleri arasında toplantılara seğirtirim.”
Bana, sormasını istediğimi bildiği şeyi sordu. “Vincent, yeni hikâyenin konusu ne?”
“Dinle, Kenneth, alay etmiyorum. Müthiş. Gerçekten,” dedim, her ikimizi de ikna olmaya hazırlayarak. “Adı ‘Bovlingci’. Karısı geceleri boks ya da hokey maçlarını radyodan dinlemesine izin vermeyen bir adamın hikâyesi. Maç izlemek yasak. Çok gürültülüymüş. Korkunç kadın. Adamın kovboy hikâyeleri okumasına da izin vermiyor. Zekâsını kötü etkilermiş. Bütün kovboy hikâye dergilerini çöpe atıyor.” Kenneth’in yüzünü bir yazar gibi izledim. “Her çarşamba gecesi bu adam bovlinge gidiyor. Her çarşamba gecesi, akşam yemeğinden sonra, özel bovling topunu dolabın rafından indirip, özel, yuvarlak, kanvas çantasına koyuyor, eşine iyi geceler öpücüğü veriyor ve dışarı çıkıyor…