Peter Schlemihl’in Garip Hikayesi
Peter Schlemihl’in Garip Hikayesi’nden…
Sonunda yeniden kendime geldim ve artık yapacak hiçbir işimin olmadığı bu yerden ayrılmaya can attım. Önce ceplerimi altınla doldurdum, sonra kesenin kaytanlarını boynuma sıkıca bağladım ve onu koynuma sakladım, kimsenin dikkatini çekmeden parktan çıktım, caddeye ulaştım ve kentin yolunu tuttum. Düşüncelere dalmış olarak kentin kapısına doğru giderken arkamdan birinin bağırdığını duydum:
“Genç efendi! Hey, genç efendi… Dinlesenize!”
Dönüp baktım, yaşlı bir kadın bana sesleniyordu:
“Genç efendi, dikkat edin, gölgenizi yitirmişsiniz!”
“Teşekkür ederim, anacığım” diyerek bu iyi niyetli öğüdünden dolayı kendisine bir altın fırlattım ve ağaçların altına girerek yürümeye başladım.
Kentin kapısında nöbetçinin:
“Efendi gölgesini nereye bırakmış?” dediğini ve hemen biraz sonra da birkaç kadının:
“Aman Tanrım! Zavallı adamın gölgesi yok!” diye konuştuklarını duydum. Bunlar canımı sıkmaya başladı ve ben güneşe çıkmaktan şiddetle çekinir oldum. Ancak bu, her yerde mümkün olmuyordu, örneğin şanssızlığım yüzünden tam erkek çocuklarının okuldan çıktığı saatte bir yanından öbür yanına geçmek zorunda kaldığım anacaddede… Tanrı belasını veresi kambur bir yumurcak, hâlâ gözlerimin önündedir, benim gölgemin bulunmadığını hemen fark etti, büyük bir çığlık kopararak beni bu dış mahallenin bütün edebiyatçı sokak çocuklarına haber verdi, onlar da derhal beni eleştiri yağmuruna tutup çirkefe boğmaya başladılar.
“Doğru dürüst insanlar güneşe çıktıkları zaman gölgelerini de yanlarına alırlar” diyorlardı.
Bunlardan yakamı kurtarmak için aralarına avuç dolusu altın attım ve acıma duygusu olan bazı insanların yardımıyla kiralık bir arabaya atladım.
Tıkır tıkır giden arabada kendimi yalnız bulur bulmaz acı acı ağlamaya başladım. İçimde gitgide şu duygu beliriyordu: Bu dünyada para, yararlılığa ve değere ne kadar yeğlenirse yeğlensin, gölgeye paradan bile çok değer veriliyordu. Ve ben daha önce servete nasıl vicdanımı feda ettiysem, şimdi de gölgemi salt para için vermiş bulunuyordum. Artık bu dünyada ben ne yapabilir, ne olabilirdim? Araba benim eski otelin önünde durduğu zaman henüz perişan bir durumdaydım. Yeniden o berbat tavan arasına gitme…