Marifetler
Marifetler’den…
Geldiğinde yolunu kaybetmişti ve yukarıdaki topraklara gitmek için bizden ayrıldığında da muhakkak yolunu kaybetmiştir, ama yine de bu yolunu yitirmiş adam, bu kaçak adam nihayetinde bize rehber oldu.
Gry ona kaçak adam diyordu. İlk başta onun korkunç bir şeyler yapmış olduğuna, cinayet işlediğine ya da hainlik ettiğine ve intikam korkusuyla yollara düştüğüne emindi. Yoksa bir ovalıyı buraya, bizim aramıza ne getirebilirdi ki?
“Cehalet,” dedim ben. “Hakkımızda hiçbir şey bilmiyor. Bizden korkmuyor.”
“Aşağıdaki insanların onu cadıların arasına çıkmaması konusunda uyardığını söyledi.”
“Ama marifetler hakkında hiçbir şey bilmiyor,” dedim. “Ona göre bu sadece bir söylenti. Efsane, yalan…”
Fakat tehlikeli bir noktaya geliyordum, o yüzden başka bir şey söylemedik.
Kuşkusuz, ikimiz de haklıydık. Sadece gerçekten hak edilmiş bir hırsızlık şöhretinden veya can sıkıntısından da olsa, Emmon’un kaçtığına şüphe yoktu. Aldığı her kokunun peşinden koşturan bir tazı yavrusu kadar yerinde duramayan, korkusuz, meraklı ve lakayt biriydi. Aksanını ve konuşma tarzını düşününce, güneydeki uzak yerlerden, Algalanda’dan daha ileriden, dağ masallarının sadece masaldan —buzlu dağlarda cadıların yaşadığı ve olmayacak şeyler yaptıkları uzaktaki kuzey topraklarına dair eski söylentilerden- ibaret olduğu yerlerden geldiğini artık biliyorum.
Dunet üzerinden gelseydi, yahut Danner’da ona anlatılanları dinlemiş olsaydı Caspromant’a hiç çıkmazdı. Eğer bize inanmış olsaydı, dağların daha yükseklerine gitmezdi. Hikâye dinlemeye bayılıyordu, o yüzden bizi dinledi ama bize inanmadı. O şehirli bir adamdı, biraz tahsili vardı ve ovaları boydan boya dolaşmıştı. Dünyayı biliyordu. Biz kimdik ki, yani Gry ile ben? Biz ne bilebilirdik ki; mağrur bir edayla arazimiz dediğimiz ıssız dağ çiftliklerinin sefaletine ve batıl inançlara saplanıp kalmış haşin bir kız ile kör bir oğlan? O tembelce iyilikseverliğiyle bizi, sahip olduğumuz büyük güçler hakkında konuşmaya yönlendiriyordu, ama biz konuşurken süssüz ve zorlu hayatımızı, vahşi yoksulluğu, çiftliklerdeki sakat ve çekingen insanları görüyordu; bu karanlık dağların dışındaki her şey karşısındaki cahilliğimizi görüyordu ve kendi kendine, aman ne de büyük güçleri var ya…