Kreçetovka İstasyonu’nda Bir Olay
Kreçetovka İstasyonu’nda Bir Olay’dan…
Sabahları istasyonu kırağı ile örten ilk ekim soğuklarından sonra hava yağışa çevirmişti. Deminden beri durmadan buz gibi soğuk bir yağmur yağıyordu, gökte bu kadar suyun nasıl olup da biriktiğini anlamak zordu.
Ama düzeni yerine getiren de yine bu yağmurdu. Demiryollarının üzerinde, platformlarda gezerek işleri aksatan, istasyonun görünüşünü bozan o başıbozuk kalabalığından, o anlamsız itiş kakışlardan eser kalmamıştı. Herkes bir köşeye çekilmişti. Ne bir kimse dört eli üzerinde vagonların altına giriyor, ne merdivenlere tırmanıyor, ne de köyün yerlileri haşlanmış patates dolu kovalarıyla kalabalığı yarmaya çalışıyorlardı. Bit pazarındaymış gibi omuzlarına, kollarına çamaşır, entari, örgü işleri yığan yük vagonu yolcuları görünürlerde yoktu. (Bu çeşit mal alış verişi teğmen Zotov’un epey zıddına gidiyordu; işgal bölgesinden boşaltılanlara yiyecek, giyecek verilmediği için bu iş yasak edilemiyor, ama açıkça izin de verilmiyordu.)
Yağmur yalnız görevlileri sindirememişti. Üstüne branda örtülmüş yüklerin bulunduğu plâtform nöbetçisi, üzerine bardaktan boşanırcasına yağan yağmura aldırmadan yerinde dikiliyordu. Üç numaralı yolda manevra lokomotifi sarnıç vagonlarını çekiyordu. Yağmurluğunun kukuletasını başına geçiren makasçı ise bayrağının sopasını durmadan lokomotife doğru sallıyordu. Alaca karanlıkta yüzü iyice seçilmeyen bir vagon bakım memuru, vagonların arasında bir kaybolarak, bir çıkarak ikinci yoldaki katarın öteki tarafında yürüyordu.
Eğik düşen yağmur damlaları durmamacasına yerleri dövüyordu. Soğuk, inatçı rüzgâr, suları, evlerin çatısına vagon duvarlarına, lokomotiflerin yan yüzüne savuruyor; sağanak yirmi kadar kıpkırmızı yanmış vagon iskeletinin bükülmüş demir kaburgasına olanca hızıyla iniyordu. (İlerde cephede bombardımanda yanan yük vagonlarının yalnız çatı direkleri kalmış, bunları çekip cephe gerisine getirmişlerdi.) Plâtformda örtüsüz duran dört tümen topu, alaca karanlığa karışan yeşil, yuvarlak semaforlarının istasyona en yakın olanı, hepsi hepsi yağmurla yıkanıyordu. Yük katarlarındaki yol vagonlarının soba bacalarından çıkan kırmızı kıvılcımlar havada bir anda kayboluyordu. Birinci plâtformun asfalt kaplı yüzeyinde biriken su, kabarcıklarla doluydu, raylar alaca karanlıkta bile pırıl pırıldı, demiryolu ağının bulunduğu koyu boz toprak üzerindeki su gölcükleri kıpır kıpır titriyordu.
Her yandan gelen tıpırtıdan, makasçının hafif düdük sesinden…