Kamelyalı Kadın / Alexandre Dumas Fills

Kamelyalı KadınKamelyalı Kadın

Kamelyalı Kadın’dan…

Kendim de etrafı şöyle dikkatlice gözden geçirince, bir kapatmanın apartımanında bulunduğumu farkettim. Öyle ya, kibar bir kadının — burada sahiden kibar kadınlar vardı — görmek istiyeceği şey, böyle bir kadının eviydi. Her gün bu çeşit kadınların arabaları onların arabalarına çamur sıçratıyordu; kendileri gibi onların da gerek Opera’da, gerek Theâtres des Italiens’de, yanıbaşlarında locaları vardı. Rezaletlerindeki, mücevherlerindeki, güzelliklerindeki zenginliği de bütün Paris’e saygısızcasına yayıyorlardı.

Evinde bulunduğum kadın Ölmüştü: en namuslu kadınlar bile artık onun yatak odasına kadar girebilirlerdi. Ölüm bu ihtişamlı çirkef yatağının havasını arıtmıştı. Zaten bu namuslu kadınlar, sıkışınca, nereye geldiğimizi bilmiyorduk ki, bir satışa gelmiştik, diyebileceklerdi. İlânları okumuş, görmek, ne alacaklarını önceden seçmek istemiş olurlardı. Ne vardı bunda? Ama, kapatmaların hayatına dair o zamana kadar türlü şeyler dinlemişlerdi, bu hârikulâde eşya arasında o hayatın izlerini aramaktan kendilerini alamazlarmış, o da başka mesele.

Yazık ki, kendisine tapınılan kadınla birlikte o hayatın sırları da ölüp gitmişti. Bu hanımefendiler, bütün iyi niyetlerine rağmen, ancak ölümden sonra satılacakların neler olduğunu öğrenebildiler; orada kira ile oturmuş olan kadın sağken neler satıldığını anlıyamadılar.

Satın almaya değer şeyler vardı. Eşya pek nefisti. Gül ağacından, meşhur marangoz Boulle’nin elinden çıkma mobilyalar; Sevre ve Çin vazoları; Saksonya işi heykelcikler; ipekliler, kadifeler, danteleler, herşey, herşey vardı.

Apartımanda dolaştım, benden Önce gelmiş meraklı kibar hanımların peşinden gittim. Acem halılarıyla döşenmiş bir odaya girdiler. Ben de girecektim ki, ters yüzüne geri döndüler: merak etmemeleri gereken birşeyi görmüş de utanmış gibi gülümsüyorlardı. Bütün bütüne oraya girmek istedim. Burası, ölen kadının tuvalet odasıydı. Burayı dolduran, özenle seçilmiş çeşitli ufaktefekten, kadının aşırı müsrifliği belli oluyordu.

Duvara dayanmış üç ayak genişlikte, altı ayak uzunlukta bir masanın üstünde Aucoc ve Odiot mağazalarının bütün hazineleri ışıl ışıl yanıyordu. Cidden muhteşem bir koleksiyondu. Böyle bir Jkadının tuvaletine gerekli o binbir çeşit şeyin bir teki yoktu ki som altından, gümüşten yapılmış olmasın. Bununla beraber, koleksiyon, yalnız bir

LİNK

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir