Boyalı Kuş / Jerzy Kosinski

Boyalı KuşBoyalı Kuş

Boyalı Kuş’tan…

Bölgenin Almanlar tarafından işgali halkın yoksulluğunu, sefaletini, vahşetini, daha da arttırdı. Köylüler, kendilerine yetmeyen ürünlerinin çoğunu Alman askerlerine ya da ormanlarda gizlenen partizanlara vermek zorunda kaldılar. Direnmeye kalkanın başı belâya giriyor, baş kaldıran köylerden dumanı tüten yıkıntılar kalıyordu geride.

Marta’nın kulübesinde yaşıyor; her gün, her saat annemin babamın gelip beni alacaklarını umuyordum. Ağlayabilirdim, ama neye yarardı? Mızıldamalarıma aldırış ettiği yoktu Marta’nın. Çok yaşlıydı. İki büklüm dururdu hep. Kopacakmış gibi, incecikti. Hiç taranmayan uzun saçları kaim, çözülmesi imkânsız birkaç örgüyle toplanmıştı. Marta bunlara “peri örgülerim” derdi.

Bana kalsa, cehennem yaratıklarının eseri olan bu “şeytan örgüleri” Marta’yı saçlarından, yavaş yavaş yaşlılığa, ölüme çekiyordu. Eğri büğrü sopasına dayanıp topallayarak yürür, çok güç anladığım bir dilde mırıldanır dururdu. Yıpranmış, küçücük yüzü çizgilerle oyulmuştu. Derisi çürük elmanın kızıl kirli rengini almıştı. Kuru gövdesi, bir iç rüzgârın etkisindeymişçesine, durmadan sallanırdı. Kemikli elleri, hastalıktan şekil değiştirmişti, oynak yerleri şişmiş parmaklan titrer; uzun, zayıf bir boynun tepesine tüneyen başı dört bir yana sallanır dururdu.

İyi görmüyordu. Gür kaşlarının arasına gömülmüş gözleri dar bir aralıktan ışığı arardı. Göz kapakları, iyi sürülmüş tarlaların derin izlerini andırırdı. Göz kenarlarını iki damla yaş ıslatırdı hep. Sonra dümdüz bir oyuk bulan bu yaşlar suratı boyunca akar, burnundan çıkan yapışkan sıvıyla ağız kenarlarında biriken köpüklü salyalara karışırdı. Kara kuru tozunu saçmak için, hafif bir yel arayan, çürümüş akçıl mantar gibiydi.

Önceleri beni korkutuyordu. Bana yaklaştığında gözlerimi kapıyor, yine de insanın midesini kaldıran iğrenç kokusunu duyuyordum o zaman. Elbiseleriyle uyurdu hep. Temiz havanın odasına getirdiği bir sürü hastalığa karşı, en iyi korunma aracının elbiseleri olduğuna inanmıştı. İnsan sağlığım korumak için, ona göre, yılda iki defadan fazla yıkanmamalıydı. Noel ve Paskalya’da yıkanacaksın. Üstelik elbiselerini çıkarmadan, olduğun gibi. Sıcak suyu, nasırlarını ve dericiğine batan tırnakların acıttığı şekilsiz ayaklarını rahat ettirmek için kullanırdı. Haftada bir, iki sıcak suya sokardı ayaklarını.

Saçlarımı, bahçıvan tırmığından daha

LİNK

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir