Şehper Dehlizdeki Kuş / Ayşegül Çelik

Şehper Dehlizdeki KuşŞehper Dehlizdeki Kuş

Şehper Dehlizdeki Kuş’tan…

Kimsenin geçmediği bulutlu patikalar, henüz bulunmamış keçiyolları, açmaya yeltenen çiçeklerin, yaprak döken ağaçların akılları, içine yuvarlandığımız uyku, mevsimlerin uçları, denizin kumsala değdiği yer, çakıl taşları, aynalar…

Velhasılı köşe bucak her yer, yazılmayı bekleyen hikâyelerle doludur.

Fakat rastladığınız her kimsesiz hikâyeyi alıp eve getiremezsiniz. Aklınızın, uykunuzun kapılarını açıp, onu içeri buyur edemezsiniz. Çünkü bazı hikâyelerin hiç başlamaması, bazılarınınsa çoktan bitmiş olması gerekir.

Hikâyelerin içinde kaybolan birçok yazar tanırım ve yazarların içinde kaybolan birçok hikâye… Bunların ikisi de birbirinden tehlikelidir. Gözyaşlarında kırılmalara, düş yanıklarına, dehlizlere ve fay hatlarına sebep olurlar…

Kurtulmanın tek yolu yazmaktır. Fakat benim yaptığım gibi değil…

Bir hikâyenin hikâyesini anlatmak pek alışıldık bir iş sayılmaz, ne var ki, yapmak zorunda olduğum şey bu.

“İlk gün ışığının uyandığı bir an vardır. Gecenin sabaha değdiği bir yer… İşte kehribar salonun pencereleri tam da oraya bakıyordu.

Şafak yaklaşırken taşlardaki gölgeler azaldı, gecenin örttükleri usulca ortaya çıkmaya başladı. Önce boşluğa demir atmış uzunlu kısalı bacalar belirdi. Sonra evlerin kiremit çatıları ve gizlenen güvercin yuvaları. Bunu, sessiz, tenha bir sokak, köşebaşları, irili ufaklı evler ve bir lunapark izledi. Sabahın bütün alametleri kehribar salonun pencerelerinde sırayla belirdi. Işığı kovalayan aylak sabah esintisi gelip sarı çilli perdede durdu. Günün bu ilk saatlerinde kehribar salondan kaçan şekilsiz, alacalı gölgeler, perdenin ayaklarında saklanıyordu. Fakat tek kıpırdanan, gölgeler ve renkler değildi. İçeride sesler de vardı. Kehribar salonun kadınları, birer ikişer uyanıyordu.

İçerideki sesler: kehribar salonda, huzurlu bir kalp gibi ağır ağır atan, ayaklı saatin tik takları; arka odada sabah namazını kılan büyük ninenin iç geçirişi; avluda açmaya yeltenen sardunyanın hışırtısı koridorda çıplak; küçük ayaklar ocakta kaynayan tencerenin fokurtusu mavi bir kaba dolan incecik suyun sesi…

Şerazat, soğuk suyun altından geçirdiği zeytinleri bir kenara koyup musluğu kapattı. Koyu kahve lekelerle dolu ıslak ellerini, entarisinin kıyısına siliverdi. Kahverengi lekeler, pazen elbiseye dökülmemek için oldukları yerde

LİNK

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir