Şehir Mektupları / Ahmet Rasim

Şehir MektuplarıŞehir Mektupları

Şehir Mektupları’ndan…

Vay efendim vay! Yeni Cami’den Köprü’ye onluğu toka edinceye kadar insanda ne kafa kalıyor, ne beyin. Bu satıcılarla ne yapacağız? Herifler kulak belâsı, baş ağrısı, avazı çıktığı kadar bağırıyor.

– Haydi biş, haydi biş!

– Karı da biş, buzu da biş,

Bahçelerde bal kabak

Getirdim tabak tabak

İnanmazsan ye de bak

On paraya bir tabak

– Buyurun gözüm!.

– Buzzz….

– Buz!!.. Otuz iki dişine güvenen…

– Buz deryası…

– İkdam, Sabah, Malûmat…

– Efendi! Efendi! Bir kuruş daha…

– Destur!

Bu sesler birbiri ardınca aksediyor, bir kıyamet. Araba, tramvay, hamal, beygir, küfe, sepet, demet, bohça, omuz başı, baston ucu, şemsiye kenarı, bütün bu görünür kaza oralarda dönüp dolaşıyor.

Yolda yürümeyi bilmek de hüner! Alık alık yürüyenlere kızmamak mümkün mü? Ya birinin ayağına basar, sürçer, düşer, birikmiş sulara dalar, ortalığı zifoslar. Hele elinde şemsiye veya baston varsa iş dehşetlenir, ellerini arkaya çevirir onu da kuyruk gibi sallar.

Bir kere Eminönü’nü düşünün, kalabalığı göz önüne alın ve arabacıların kırbaçlarını hatırlayın, insan mutlaka dehşet içinde kalır. Ya o muhacir arabaları? Allah esirgesin, işin en rezalet olan ciheti bizim sokak köpeklerinin yaya kaldırımlarına serilmeleridir. Geçebilirsen geç! Uyandırmaya cesaret edebilirsen uyandır! Ben, uyku sersemliğinden ‘Hart!’ diye kapacağından korktuğum için bir kavis çevirerek geçerim!

Şehrimizde her yerin bir şöhreti vardır. Meselâ Beyazıt’ın tozu, Unkapanı’nın çamuru, Eminönü’nün lokantaları. Efendim, bu üç yerden geçebilirseniz geçin. Rüzgâr ‘Puf!’ dedi mi Unkapanı’nın çamuru kabarır, sabah oldu mu Eminönü lokantacıları dizilirler, gözünüz gözüne ilişmesin, maazallah! Kaç bin buyurun! Bereket versin, herifler gözlerine kestiremiyorlar, yoksa insanı yaka paça tutup içeriye sokacaklar! Zannederim ki artık bu arsızlığa son verilmesinin zamanı geldi.

Galiba yine bize uyku haram olacak! Sivrisinek, tahta biti geliyor, pireler dizlikleri çekmiş, tatarcıklar uyanıyor, karasinekler büyüyor. Dün sabah bir feryatla uyandım. Saat dokuz, kalaycı geçiyormuş. Biraz dalayım dedim, simitçi ünledi. Bir iki esnedim, gözlerim kapanırken sütçü fırlamış, arka odaya koştum. Kırdan anırtı koptu, sofaya atladım

LİNK

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir