Osmanlı’da Milletler Ve Diplomasi / İlber Ortaylı

Osmanlı'da Milletler Ve DiplomasiOsmanlı’da Milletler Ve Diplomasi

Osmanlı’da Milletler Ve Diplomasi’den…

Osmanlı İmparatorluğu’nda kilise deyince akla ilk önce “Rum-Ortodoks Patrikhanesi” ve buna tâbi Hıristiyanların gelmesi doğaldır. “Frenk’in ekmeğindense Türk’ün kılıcı evlâdır.” 15. yüzyıl boyu Batı ve Doğu kiliselerinin birleşmesine haklı olarak karşı çıkan bu zihniyet, İstanbul’un fethinin tamamlanmasıyla, imparatorlukta idarî, adlî, dinî, malî ve eğitim yönünden imtiyazlı ve diğer gayrimüslim tebaaya karşı son derecede üstünlüğü olan bir kurumun ortaya çıkmasını da sağlamıştır.

Gerçekte Türklerin imparatorluğu, Bizans’ın yıkılışından çok önce gayrimüslim tebaaya Balkanlar ve Batı Anadolu’da hükmetmekteydi ve gayrimüslimlerin idaresi yönünden tarihteki diğer İslâm devletlerinde az görülen bir tecrübeye sahip olmuştu. Bu tecrübede Hıristiyan tebaanın çokluğu ve çeşitli kompartımanlara mensup oluşu, Batı ile ilgisi birinci derecede rol oynamıştı. Yani, Osmanlı idaresi ve adlî mekanizması, İstanbul’un fethinden önce bu önemli sorunu çözümlemek ve şartlara uyum sağlamak ve birlikte yaşama tarzını kurmak yolunda daha imparatorluğun kuruluş döneminde alışkanlık kazanmıştı. Fetihten sonra, kilisenin hiyerarşisinin, imtiyazlarının ve nüfuz alanının tespitinde boyutları bugün bile tartışılan politikanın anlaşılmasının, ancak 1453’e kadar Osmanlı gayrimüslim cemaatlerinin hayatına ve idare tarzına dair yerli, yabancı ve Osmanlı Balkan dillerindeki kayıtların tetkiki ile mümkün olacağı açıktır.

Gerek klasik çağda gerekse 19. yüzyılda; Osmanlı kiliselerinin tarihi bu nedenle birbirinden ayrılmaz bir biçimde metodik inceleme ve bilgi birikimine muhtaçtır. Osmanlı İmparatorluğu kadar diğer dinlerin ve cemaatlerin hayatını bilmeyi gerektiren bir konu yoktur. Osmanlı modernleşmesi de, önemli bir boyutuyla Balkanlar ve Ortadoğu bölgesindeki Hıristiyan cemaatlerin Batı ve Bâbıâlî karşısındaki tutumlarının, reaksiyonlarının tarihidir.

Çok kere peşinen inandığımızın tersine, kiliseler Batı’yı arkalarına alıp ona tâbi olarak Bâbıâlî ile çatışmış değillerdir. Batı’nın etkileri, Osmanlı gayrimüslimlerini de çoğu zaman Müslüman muhafazakâr çevreler kadar rahatsız etmiştir. 17. ve 18. yüzyıllarda Batı’dan gelen Katolisizmin etkileri ve 19. yüzyılda Protestanlığın etkileri; klasik kilise yönetimini rahatsız etmiş ve tepki duymalarına neden olmuştur. Tanzimat dönemi reformları bir yerde klasik Rum-Ortodoks Patrikhanesi’nin ve hatta Ermeni-Gregoryen Kilisesi’nin erime tarihidir denebilir. Bu erimenin nedeni Batı’nın

LİNK

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir