Suda Yan Ateşte Boğul
Suda Yan Ateşte Boğul’dan…
babamın evinde dolanıyorum (20 yıl aynı işte çalışıp hâlâ 8.000 dolar borçlu olduğu evde) ve ölü ayakkabılarına bakıyorum ayaklarının deriye verdiği şekle, öfkeyle gül fidanları dikiyormuşcasına, dikiyordu da, ve sönmüş sigarasına bakıyorum, son sigarasına ve o gece uyuduğu son yatağa, ve yatağını düzeltmek geliyor içimden ama yapamam, çünkü bir baba öldükten sonra bile hep evin efendisidir; sanırım böyle şeyler defalarca yaşanmıştır ama elimde değil düşünüyorum
sabahın yedisinde mutfakta yerde ölmek başka insanlar yumurta kızartırken o kadar zor değil kendi başına gelmedikçe.
dışarı çıkıp bir portakal alıyorum ve parlak kabuğunu soyuyorum; herşey hâlâ yaşıyor: çimler oldukça iyi büyüyor, güneş, çevresinde bir Rus uydusunun tur attığı ışınlarını gönderiyor, bir yerlerde bir köpek anlamsız havlıyor, perdelerin gerisinde komşular gözlüyor, ben burada bir yabancıyım, ve biraz da (herhalde) hergele sayılırım, ve eminim resmimi bayağı iyi çizmiştir (benim oğlan ve ben dağ aslanları gibi kapışırdık) ve herşeyi Duarte’de bir kadına bırakmış diyorlar ama umurumda değil – hepsini alabilir: o benim babamdı
ve öldü.
içerde, açık mavi bir takım deniyorum üzerimde
şimdiye kadar giydiğim herşeye beş basar
ve rüzgârda bir korkuluk misali sallıyorum kollarını
ama faydasız:
onu canlı tutamıyorum
ne kadar nefret etmişsek edelim birbirimizden.
tıpatıp benziyormuşuz birbirimize, ikiz olabilirmişiz
ihtiyar ve ben: millet öyle
diyor, çiçek soğanlarını eleğin üzerine koymuş
ekilmeye hazır
ben 3. caddeden bir orospuyla düzüşürken.
pekâlâ, bu anı bize bağışlayın: ölmüş babamın takımı üzerimde aynanın karşısında ayakta ölmeyi bekliyorum ben de.
>los angeles müzesinde yağmur yağdığı gün
yahudi eğildi ve
öldü. 99 makineli tüfek
Fransa’ya gönderildi, üçüncü yarışı biri kazandı ben tek parça eski bir uçağın pervanesini
incelerken
tek gözü bağlı bir adam geldi yanıma, yağmur yağmaya
başladı, yağdı yağdı ve ambulanslar
birlikte dolaştı
sokaklarda, ve herşey
uygun şekilde sıkıcıysa da
anın keyfini çıkardım
New Orleans’ta
çukulatayla idare edip
Fransızca ismi olan bir arka sokakta
güvercinleri seyrederek geçirdiğim günlerdeki…