SAS / Sas İstanbul’da / Gerard De Villiers

Sas İstanbul'daSas İstanbul’da

Sas İstanbul’da’dan…

Soylu Serânissime Altesleri Prens Malko Linge pencereden Boğaz’ı seyrediyordu. İstanbul Hilton’un üçüncü katından görünen manzaraya gerçekten doyum olmuyordu. Asya yakasında, daha şimdiden tek tük ışıklar yanmaya başlamıştı. Bakışları Boğaz’dan aralıksız geçen gemilere takıldı: büyük bir Sovyet tankeri, paslanmış iki küçük yük gemisi, bir şilep, küçük takaları andıran, ağzına kadar yüklü derme çatma bir tekne.

Karadeniz ile Marmara arasında karşılıklı süren bu yoğun trafik, insanların on üçüncü yüzyıldan bu yana, on beş kilometrelik bu dar geçit için ne diye hırlaştıklarını açıklamaya yetiyordu.

Malko derinden bir iç çekti. Seyrettiği manzara ona, o çok sevdiği nehri, Tuna’yı anımsatıyordu.

Otele ineli bir saat olmuştu. Eşyaları son derece düzenli bir biçimde yerleştirilmişti: Birbirinin aynı dört gri takım elbise gardıroba konmuştu. Malko değişik tip giysiden hoşlanmazdı. Gömleklerle çamaşırlar da raflara dizilmişti.

Uzun meslek yaşamında Türkiye’ye ikinci gelişiydi bu. Fakat olağanüstü belleği sayesinde her şeyi olduğu gibi anımsayabiliyordu: Örneğin, şu an Hilton’un bulunduğu yerde, yapımından önce yer alan boş alanları ve tek tük göze çarpan ahşap evlerin her birini ayrıntılarıyla tarif edebilirdi.

Birden, üstlendiği görevi düşünerek canı sıkıldı. Yine bir yığın tatsız sorunla karşılaşacaktı. Bir çeyrek yüzyıla yakın zamandır haber alma ajanı olarak çalışmasına rağmen, bulaştığı olayların hiçbiri ilgisini derinlemesine çekmemişti.

Aslında, ilgilendiği tek şey vardı: Şatosu.

Daha önce masanın üzerine yaydığı bir metre genişliğindeki panoramik fotoğrafı incelemek için pencereden ayrıldı. İlerde, yaşamını sürdüreceği tarihi Linge şatosunun fotoğrafıydı bu. Yirmi küsur yıldır kazandığı tüm parayı işte bu eski taşlar yutuyordu. Şimdiye kadar silah bölümünü, salonları, batı kulesini onarabilmişti.

Ortaçağa dek uzanan on yedi kuşaktan kendisine kalan tek şey, Yüce Roma Germen İmparatorluğu Prensi ve Soylu Serenimsime Altesleri gibi bir yığın sıfattı.

Kullanmaya karar verdiği bu yukarıdaki sıfat, önceleri CIA’deki Amerikalı dostlarını çok etkilemişti. Fakat uzun oluşu kullanım zorluğu yarattığından, sonunda sıfat kısaca “SAS’a dönüştü. Dönüştü, ama kendisini bu sıfatla çağıranların çoğu bunun ne

LİNK

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir