Kayıp Sembol
Kayıp Sembol’den…
Mal’akh adındaki adam iğnenin ucunu tıraşlı başına batırdı. Sivri uçlu alet derisine girip çıktıkça zevkle inliyordu. Elektrikli aygıtın yumuşak iniltisi adeta bağımlılık yapıyordu, tıpkı cildine batıp boyasını bırakan iğnenin ısırığı gibi.
Ben bir şaheserim.
Dövme yapmanın amacı hiçbir zaman güzellik olmamıştı. Asıl amaç değişimdi. MÖ 2000’de derisini kazımış Nübyeli rahiplerden, antik Roma’nın Kibele kültünün dövmeli rahip yardımcılarına ve hatta günümüz Maori’lerinin moko boyamalarına kadar insanlar, bir anlamda bedenlerini bu acılara sunarak dövmeler yaptırmışlar ve gösterdikleri fedakârlıklar sonucunda değişmiş varlıklar haline gelmişlerdi.
Kişinin cildine dövme yapmasını yasaklayan Levililer 19:28’deki korkutucu ihtarlara rağmen dövmeler, modern çağda milyonların -ergenlik çağındaki temiz çocuklardan, uyuşturucu bağımlılarına ve banliyölerde yaşayan ev hanımlarına kadar herkesin- katıldığı bir geçiş ayini haline gelmişti.
Bir kişinin derisine dövme yaptırması; gücünü ilan etmesi ve tüm dünyaya, kendi bedenimin hâkimi benim, diye duyurmasıydı. Fiziksel değişimden kaynaklanan kontrol hissinin verdiği sarhoşluk, milyonlarca insanı bedenini dönüştürme uygulamalarına müptela etmişti: plastik cerrahi, piercing, vücut geliştirme, steroitler… hatta bulimi ve cinsiyet değiştirme. İnsan ruhu kendi fani kabuğunun üzerinde hâkimiyet kuruyor.
Mal’akh sarkaçlı saatin çam çalınca başını kaldırıp baktı. Saat altı buçuk olmuştu. Aletlerini bırakıp, bir doksanlık çıplak vücuduna Kiryu ipeğinden olan sabahlığı geçirerek koridora çıktı. Bu büyük malikânenin havası, cilt boyasının ve iğneleri sterilize etmekte kullandığı balmumu kandillerin keskin kokusuyla ağırlaşmıştı. Uzun boylu adam, koridorda paha biçilmez İtalyan antikaların yanından yürüdü; bir Piranesi gravürü, bir Savonarola iskemlesi, gümüş bir Bugarini yağ lambası.
Yerden tavana kadar uzanan pencerenin önünden geçerken, uzaklardaki şehir siluetine hayranlıkla baktı. Kongre Binası’nın parlak kubbesi, kışın karanlık gökyüzünde görkemli gücüyle ışık saçıyordu.
Saklandığı yer burası, diye düşündü. Orada bir yerde gömülü.
Çok az kişinin varlığından, bundan daha da azının dehşet verici gücünden veya saklanma şeklinin inceliğinden haberi vardı. Bugüne kadar ülkenin en büyük açıklanmamış sırrı olarak kalmıştı. Gerçeği bilen birkaç kişi, onu sembollerin, efsanelerin ve simgesel anlatımların ardına saklamıştı…