İstanbul Gizemleri
İstanbul Gizemleri’nden…
Bunu bir parantez, bir “tırnak arası” sayıp daha gerilere dönelim.
Boğaziçi ve kıyıları, bir sonraki bölümde ayrıntılı olarak göreceğimiz gibi, mitolojik efsaneler ve kahramanlarla dolup taşıyor. Ve Boğaziçi’nden başlayan bu inanışlar gelip Sarayburnu’na kadar dayanırlar.
Bizans’ın en eski tarihçilerinden biri olan Hesychius’a göre Bizans öncesi ilk yerleşim yerlerinden biri de Sarayburnu’nda; bölgenin Kralı olan, Barbisius tarafından kuruluyor. Daha sonra kurulan kenti surlarla kapatan ve Barbisius’un kızı Phidelia ile evlenen Byzas, efsaneye göre; denizler tanrısı Poseidon’un oğlundan başkası değildir.
Böylece Byzas’ın adını alan ilk Bizans (Byzantion) tanrısal ya da yarı tanrısal bir kimlik ve önem kazanmış oluyor; her ne kadar olayın gerisinde mitolojide sık sık rastlanan bir ırza tecavüz durumu yatıyorsa da; tanrı Poseidon, Byzas’ın annesi olan ve kendi de tanrı soyundan gelen güzeller güzeli Kerassa’yı iğfal ederek bu durumu yaratıyor.
İki kıtayı birleştiren, Batı’dan, Ortadoğu’dan, Uzakdoğu’dan ve unutulan, yok olmuş ve kayıp uygarlıklardan gelen kültürleri barındıran ve kaynaştıran İstanbul’da, kentin ilk kuruluşundan şimdiye dek, gizem daima vardı ve vardır, her çeşidi, yorumu ve eğilimi ile.
Tüm kaynakları tarayabilmek imkânsız olsa bile elde edebildiğimiz kaynaklardan seçtiğimiz, kimi bağıntısız gibi görülen efsaneler, inanışlar ve olaylar kocaman ve kendi içinde kendini tamamlayan bir mozaik, dev boyutlu bir duvar resmini oluşturuyorlar. Ancak boyutlarını belirleyebilmek için her şeyi birbirine iyice karıştırmak, birbiri ile iyice karşılaştırmak, çarpıştırmak gerekiyor, yorum yapmaktan, varsayım yürütmekten, çağrışımları kullanmaktan hiç çekinmeden.
Bilinen ve bilinmeyen, var olan ve yitirilen, kaçırılan kaynaklar…
Fetih öncesi ve Fetih sonrası İstanbul’u terk eden Bizanslı bilginler beraberlerinde kaynak ve bilgi kaçırıyorlar. İster sonradan bunları başkalarıyla paylaşsınlar, ister paylaşmasınlar.
İtalya’ya sığınan Bizanslı Gemiste Phleton, Eflatuncu akademisinin öğretilenlerini meslektaşlarına iletiyor; Verona’lı Guarini ise Bizans’tan iki sandık dolusu el yazması kaçırıyor, birini yolculuk esnasında yitiriyor, ikincisindekileriyse hiç kimseye göstermiyor, açıklamıyor.
Bizans’tan kaçıp değerli metinleri, el yazmaları bu ara Eflatun’un başyapıtlarını Batı’ya ulaştıranlar arasında kimler yok ki:…