Şeytanı Uyandırma
Şeytanı Uyandırma’dan…
Diğer yandan bu ruh halinin hiç de iyi olmadığını görebilecek bir tarafsızlığa da sahipti. Çünkü böylesi bir özgürlükle huzur bulamayacağının bilincindeydi. Bu baskın ruh hali huzur vermek bir tarafa, tahammül etmeyi bile son derece zorlaştırıyordu.
Yaşam biçiminin bozulup, her şeyden elini ayağını çekmesine neyin neden olduğunu biliyordu elbette. En azından yaşadıklarının nelere sebebiyet verdiğinin listesini yapabilecek durumdaydı. Ve bu listenin başında da komadan çıktığından beri devam eden kulak çınlaması vardı. Büyük bir olasılıkla çınlama komadan çıktığında değil ondan iki hafta önce, kendisine, küçücük bir odada, son derece yakın bir mesafeden üç el ateş edilmesinden sonra başlamıştı.
Kulaklarındaki bu inatçı sesin (kulak, burun, boğaz uzmanları bunun aslında bir ses olmadığım, daha ziyade beynin yanlış bir şekilde ses olarak algıladığı sinirsel bir anomaliden kaynaklandığını izah etmişlerdi) tarifi çok zordu. Yüksek perdeden, alçak sesli, sürekli devam eden müzikal bir nota gibiydi. Bu rahatsızlığa daha ziyade rock müzisyenleriyle savaş gazilerinde rastlandırdı. Anatomik açıdan sebepleri kesin bir şekilde tanımlanamayan, zaman zaman hafiflese de bütünüyle tedavisi bulunmayan bir rahatsızlıktı bu. “Açık konuşmak gerekirse, Dedektif Gurney,” demişti doktor. “Yaşadığınız travma ve sonrasındaki koma haliniz düşünüldüğünde kulaklarınızdaki bu hafif çınlama dışında başka bir arıza kalmadığına sevinmeniz lazım.”
Buna Dave de karşı çıkamazdı elbette. Ama bunu bilmek çevrede en ufak bir ses bile yokken kulağının çınlamasının neden olduğu rahatsızlığı gidermiyordu. Özellikle geceleri büyük sorun oluyordu. Gündüzleri, en fazla yan odada tıslayan bir çaydanlığın sesini andıran çınlama sinsice bekleyip gecenin sessizliğinde beynini kemiriyordu.
Sonra rüyalar vardı bir de. Hafızasında hastane günlerinin canlandığı kabuslar. Kollarını kıpırdatamadığını, nefes almakta zorluk çektiğini gördüğü bu kabusların etkisi uyandıktan sonra bile uzun süre devam ediyordu.
İsabet eden ilk kurşunun parçaladığı sağ bileğinin üst kısmında hâlâ hissiz bir bölge vardı. Burayı sık sık kontrol eder, hatta bazen saat başı dokunur, her seferinde bu hissizliğin biraz olsun azalmasını umut ederdi. Bazen de tam…