Aklın Çocukları / Orson Scott Card

Aklın ÇocuklarıAklın Çocukları

Aklın Çocukları’ndan…

Peter mırıldanmayı kesti, koltuğunda geriye yaslandı ve içini çekti. Gözlerini oğuşturdu, gerindi ve inildedi. Bu, yanında biri varken yapılmış saygısızca bir davranıştı. İnsan bu tür hareketleri ancak bir ameleden beklerdi.

Peter, kızın hoşnutsuzluğunu hissetmiş gibiydi. Ya da onun varlığını unutmuş, birden yanında biri olduğunu hatırlamıştı. Koltuğundaki oturuşunu değiştirmeden başını çevirip kıza baktı.

“Kusura bakma,” dedi. “Yalnız olmadığımı unutmuşum.”

Wang-mu ömür boyu cesurca konuşmaktan kaçınmasına rağmen, ona küstahça hitap edebilmeyi çok istedi. Ne de olsa, gemisi nehrin yanındaki çayırda yeni filizlenen bir mantar gibi belirip, elinde kızın ana dünyası Path’ın genetik hastalığını tedavi edecek bir şişe ilaçla birden ortaya çıktığı zaman, Peter kızla saldırgan bir küstahlıkla konuşmuştu. On beş dakikadan daha az bir süre önce kızın gözlerinin içine bakmış ve “Benimle gel ve tarihin değiştirilmesinin, tarihin yapılmasının bir parçası ol,” demişti. Korkmasına rağmen kız ona evet demişti.

Evet demişti ve şimdi döner bir koltuğa oturmuş, onun önünde kabaca, bir kaplan gibi gerinmesini izliyordu. Bu Peter’ın içindeki canavar, kaplan mıydı? Wang-mu, Hegemon’u okumuştu. O büyük ve müthiş adamın içinde bir kaplan olduğuna inanabilirdi. Ama bu? Bu çocuk? Gerçi Wang-mu’dan daha yaşlıydı, fakat kız toy birini gördüğü zaman anlayamayacak kadar genç değildi. Bu delikanlı tarihin akışını değiştirecek! Kongre’deki çürümeyi temizleyecek! Lusitania Filosu’nu durduracak! Bütün koloni gezegenlerini Yüz Dünya’nın eşit üyeleri arasına sokacak! Orman kedisi gibi gerinen bu çocuk!

“Beğenini kazanmadım,” dedi Peter. Aynı anda hem rahatsız olmuş, hem de eğleniyormuş gibiydi. Ancak, belki de kız böyle birinin ses tonlarını yorumlamakta pekiyi değildi. Elbette böyle yuvarlak gözlü bir insanın yüz ifadelerim okumak zordu. Delikanlının hem yüzü, hem de sesi, kızın anlayamadığı gizli dilleri içeriyordu.

“Şunu bilmelisin,” dedi delikanlı. “Ben, kendim değilim.”

Wang-mu, ortak dili oldukça iyi, en azından bir deyimi anlayabilecek kadar bilirdi. “Bugün rahatsız mısın?” Fakat bunu söylerken bile sözcüğün deyimsel anlamını ifade etmediğini biliyordu.

Delikanlı yeniden, “Ben, kendim

LİNK

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir