Boğaziçi Yalıları
Boğaziçi Yalıları’ndan…
Mahalle sakinleri, uzaktan olsun tanıdıkları yalı sahiplerine, her ramazanda bir kere. Davet olunmadan iftara gelirler ve bunların ağırlanması için ikinci bir sofra tertip edilirdi. Mahalle çocukları da bayram günleri, mahallelerin yalılarına gelmeyi tabii bulurlar. Ve bu çocukların memnun olmaları için, kendilerine şeker veya şeker parası verilirdi. Bütün yalı halkının bayramlıkları ve köyün mektep hocaları, Şirketi Hayriye müstahdemleri. Tulumbacılar, su yolcuları, postacılar, nezafet ameleleri, mahalle fakirleri için de bayram bahşişleri verilir. Hepsinin memnun kalmalarına itina edilirdi. Bunlar, bir şey istemek adiliğine düşürülmez; bunlara, bir şey vermek adiliği duyurulmaz, zira, bu hemen hemen gizli alışverişi tabiileştiren bir anne terbiyesi vardı.
Yalılara komşu, dost, ahbap ve Boğaziçi’nin uzak mahallelerinde yaşayan akrabalar arasından bazıları yazın birkaç gün için davet edilir; bazı düğünler, ziyafetler, sazlar olur, hele bu mevsimler, birkaç mehtap gecesi, mutlaka kayıklarla gezintiler yapılırdı. Boğaziçi, çoktandır ki, haftada tek tatil günü ile iktifa etmez olmuş. Asıl eski Müslüman cumalarının yanında bir de Hıristiyanların alafranga pazarları da tatil ve seyran günü kabul olunmuştu.
Aristokrat Boğaziçi’nde herkes kendi eviyle, ahbaplarıyla, dostlarıyla adeta şahsen bir para sarfı ihtiyacını duymazdı. Rumeli kıyısındaki, o da yalnız Bebek bahçesiyle Kalender ve daha öteleri müstesna olmak şartıyla. Bütün Boğaziçi mahallelerinde bir tek otel, lokanta, pastahane bilinmez, buralarda ancak küçük köy kahvehanelerine rastlanabilirdi.
Her iki sahilde, bazen deniz kenarında değil de, yalıların arka taraflarından geçen son derece eski bir yol üzerinde. Hiç bozulmadan, yapıldıkları gibi kalmış, sadece fikirle, ruhla değil, adeta elle tutulacak kadar bu eski zamana ait öyle evler, köşkler. Mescitler, tekkeler ve mezarlıklar vardı ki, bunlar hep beraber göründükleri zaman en kıymetli bir manzara, hüviyet, ruh, tarih teşkil ederlerdi. Bunlar, insanın, vitrinler altında saklamak istediği müzelik eşyalar gibi, bir daha bulunmaz birer bediaydı. Ne yazık ki, bir “muhafazai âsârı atîka” müessesesinin yokluğu ve Belediye’nin kıymet bilmezliği, hissizliği yüzünden, bu geçmiş zaman yollarının büyük bir kısmı…