2001 Bir Uzay Efsanesi
2001 Bir Uzay Efsanesi’nden…
Kuraklık başlayalı on milyon yıl kadar olmuş, korkunç sürüngenlerin dönemi henüz sona ermişti. Burada birgün Afrika olarak anılacak olan Ekvator’da, varolma savaşı vahşetin yeni bir do ruğuna ulaşmış, ancak ortaya bir galip çıkmamıştı henüz. Bu çorak, kurak topraklarda sadece küçük, çevik ve vahşi olanlar gelişebiliyor ya da hayatta kalabilme umutları olabiliyordu.
Savanların maymun adamları bu yaratıklardan değildiler, gelişemiyorlardı da, hatta soyları tükenmek üzereydi. Bu maymun adamların elli kadarı güneşin kavurduğu küçük bir vadiye bakan mağaralarda yaşıyordu. İki yüz mil kadar kuzeydeki dağların kadarıyla beslenen cansız bir dere vadiyi ikiye bölüyordu. Kuraklığın en kötü dönemlerinde dere tamamen kaybolur, kabile susuzluğun gölgesinde yaşardı.
Her zaman açtılar, şimdi ise açlıktan ölmek üzereydiler. Şafak vakurun o olgun ışıkları mağaranın içine süzülmeye başladığında Ay Gözcüsü babasının gece ölmüş olduğunu farketti. Yaşlı olanın babası olduğunu bilmiyordu. Bu tür bir ilişki onun anlayabileceğinin ötesindeydi. Ama iskelete dönmüş bedene bakınca, belli belirsiz bir huzursuzluk duydu ki bu huzursuzluk üzüntünün atasıdır.
İki bebek açlıktan inlemeye başlayınca Ay Gözcüsü hırlayarak onları susturdu. Bebekleri yeterince besleyemeyen annelerden biri onları korumak için kızgın bir şekilde hırlayarak karşılık verdi. Ay Gözcüsü annenin bu cüretine karşılık ona bir tokat atacak güçten yoksundu.
Hava dışarı çıkacak kadar aydınlanmıştı. Ay Gözcüsü büzüşmüş cesedi sürükledi, mağaranın alçak çıkıntısından eğilerek dışarı çıkardı. Çıkar çıkmaz cesedi omzuna attı ve doğruldu. Bu dünya üzerinde bunu yapabilen tek hayvandı.
Ay Gözcüsü kendi türü içinde neredeyse bir devdi. Boyu yaklaşık bir buçuk metreydi. İyi beslenmemesine rağmen elli kilo kadardı. Kıllı ve kaslı vücudu yarı maymun yarı insan gibiydi ancak kafası maymundan çok bir insana benziyordu. Alnı basıktı ve gözlerinin üstünde çizgiler vardı. Yine de insanoğlunun genetik özelliklerini taşıdığı açıkça ortadaydı. Buzul çağının kendisine düşman dünyasına yönelen bakışlarında bir maymununkinden çok öte bir şeyler vardı. Koyu gözlerinin derinliklerinde, yüzyıllar boyunca tam olarak gelişememiş ve belki de hiç…