Biyoloji Budur / Ernst Mayr

Biyoloji BudurBiyoloji Budur

Biyoloji Budur’dan…

Canlı bir organizmadaki yaşam ile cansız doğal bir nesnedeki ruh arasında, kesin bir ayrım yapılmıyordu belki başlangıçta. İlkel toplulukların çoğu, bir ağacın, bir hayvanın ya da insanın ruhu olabileceğine inandıkları gibi, bir dağın ya da derenin de ruhu olabileceğine inanıyordu. Bu canlıcı (animistic) doğa görüşü sonuçta zayıflamakla birlikte, canlı bir yaratıktaki “bir şey’m onu cansız nesnelerden ayırdığı ve ölüm anında bedeni terk ettiği inancı güçlü bir biçimde süregeldi. Eski Yunan’da insanlardaki bu şey “nefes” olarak ifade ediliyordu. Daha sonra ve özellikle Hıristiyanlık’ta buna ruh denildi.

Descartes ve Bilimsel Devrimle birlikte, hayvanlar (dağlar, nehirler ve ağaçlarla birlikte) bir ruha sahip oldukları iddiasını kaybettiler. Bununla birlikte insanlarda beden ve ruh arasındaki ikicil ayrım neredeyse evrensel boyutlarda kabul görerek sürdü ve bugün bile birçok insan bu ayrıma inanmaktadır. İkiciliğe inanan biri için ölüm, özellikle kafa karıştırıcı bir sorundu. Bu ruh niçin birdenbire ya ölmek ya da bedeni terk etmek durumundaydı? Eğer ruh bedeni terk ediyorsa, bir çeşit nirvanaya da cennet gibi bir yere mi gidiyordu?

Charles Darwin’in doğal seçilim yoluyla evrim kuramını geliştirmesine kadar, ölüme bilimsel ve akılcı bir açıklama getirmek mümkün olmadı. On dokuzuncu yüzyıl sonlarında, Darwin yandaşlarından olan August Weismann, nesillerin hızlı bir biçimde birbirini izlemesinin değişen çevreyle daimi olarak başa çıkmak için gerekli olan yeni genotip miktarını sağladığını açıklayan ilk yazar oldu. Onun ölüm ve ölmek üzerine makalesi, ölümün anlamını kavrayışımızda yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur.

Diğer taraftan, biyologlar ve felsefeciler “yaşam”dan söz ettiklerinde genellikle anlatmak istedikleri şey, ölümün karşıtı olarak yaşam (yani hayatta olmak) değil, cansız bir nesnedeki cansızlığın karşıtı olarak canlılıktır. “Yaşam” olarak adlandırılan bu mevcudiyetin doğasının aydınlatılması, biyolojinin başlıca hedeflerinden biri olagelmiştir. Buradaki sorun, “yaşam”ın bir madde ya da güç gibi bir “şey”i akla getirmesi ve yüzyıllardır felsefeciler ve biyologların bu yaşam maddesi ya da yaşamsal gücü tanımlama çabalarının bir sonuç vermemesidir. Aslında

LİNK

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir