Canistan / Yusuf Atılgan

CanistanCanistan

Canistan’dan…

1921 yılı 26 Haziran gecesi, Hacırahmanlı köyünün kuzeyinde Domuz Deresi’ndeki bağ damında Tokuç Ali minder üstünde uyuya kalan bir yaşındaki oğlunun üstüne bir çarşaf örterken damın önündeki tulumba yanında fener ışığında bulaşık yıkayan karısının bağırması ile elindeki çarşafı çocuğun üstüne düşürüp dışarı fırladığında, kapıdan çıkar çıkmaz ensesi ile karışık başına inen bir sopayla yüzü koyun yere kapaklandı. “Çeteler” geçti kafasından bayılmadan önce.

Kendine geldiğinde odanın ortasında hasır üstünde elleri ayakları bağlı yatıyordu. İlk gördüğü ayak ucunda duran çapraz fişeklikli bir adamdı. Başını hızla iki yana çevirdi: Oğlu minderde yoktu; iki yanında gene çapraz fişeklikli, tüfekli iki adam duruyordu. Ocağın üstündeki rafta yanan zeytinyağı kandilinin soluk ışığında ayak ucunda duran adamın yüzü yabancı gibi değildi ama kim olduğunu çıkaramadı. Başında yerleşik bir ağrı vardı. “Çeteler. Sonunda basıldık işte. Aptal gibi fırladım dışarı; tüfeği alıp beklemeliydim. ‘Bağa çıkmayalım bu yaz; her gün gider geliriz; geceleri köyde kalalım’ deyip durduydu Fatma. Dinlemedim. Ne yaptılar ki onları?”

— Karım nerde, oğlum nerde?

— Yandaki odada, mutfakta onlar. Eee Tokuç Ali, tanıdın mı beni bakalım?

— Tanır gibiyim ama çıkaramadım bi türlü. Gelibolu’da mıydın askerlikte?

— İn, in; daha eskiye git. Sakalı bıyığı kes; on dört on beş yaşında düşün bu suratı.

— Vay, vay Selim! Lan Selim kardeş, nerdeydin bunca yıldır? Ne bakıp duruyor öyle, hadi çöz şu ipleri de hasret giderelim.

— Ağır ol bakalım. Ben yatırıp bağladım seni. Bazı hesaplar var aramızda.

— Görülmeyecek hesap mı olurmuş aramızda?

Selim’e köyde ‘Sağır karının oğlu’ derlerdi. Anasının kulakları ağır işitirdi. Eskiden, Ali’nin babası Tokuç Osman’ın sağlığında Selim sekiz yaşında bir çocukken yanlarına yanaşma olarak gelmiş; yıllarca birlikte çalışmışlar, birlikte eğlenmişler, birlikte yaşamışlardı. Nerdeyse kardeş gibiydiler. Sonra bir gün Selim hiçbir neden göstermeden bırakıp gitmişti. Onurlu, inatçı bir oğlandı, bir şeyden alınmış olacaktı; Ali’nin yalvarmalarını dinlememiş, üstelik köyden ve anasından da ayrılıp gitmişti. Ali tüm soruşturmalarına, aramalarına karşın izini bulamamıştı. Şimdi karşısındaydı

LİNK

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir