Yolcu
Yolcu’dan…
Üstünkörü bir tavırla MacDonald’a işaret etti, topuklarının üstünde geriye döndü ve gitti.
Korkunç geçti o bir saat. Birkaç kişi önerilen kalemi ve mürekkebi aldı, kararlı bir şekilde bir şeyler karalamaya başladı, başka yazacak bir yer olmadığından kâğıtları yana yatık bacaya dayıyorlardı. Diğerleriyse sessizce dua ediyor ya da oturup bekliyordu.
MacDonald, Giles McMartin ve Frederick Murray için merhamet istedi, on yedi yaşında oldukları için diğerleri ile aynı kefeye konmamaları gerektiğini söylüyordu. Bu rica geri çevrildi ve çocuklar yan yana oturdular. Duvara yaslanmışlardı, yüzleri bembeyazdı ve birbirlerinin ellerini tutuyorlardı.
Jamie onlar için kahreden bir acı hissetti – diğerleri için, sadık arkadaşları ve yiğit askerleri için. Kendisine gelince sadece bir iç rahatlığı içindeydi. Endişelenecek ve yapılacak bir şey yoktu. Adamları, eşi ve doğmamış çocuğu için yapabileceği her şeyi yapmıştı. Şimdi bedensel ızdırabının bitme zamanı gelmişti ve huzur içinde bu dünyadan gidebilirdi.
Şans için gözlerini kapadı ve her zaman yaptığı gibi Fransızca tövbesini dile getirmeye başladı. Mon Dieu, je regrette… Fakat devam etmedi, tövbe etmek için artık çok geçti.
Öldüğünde Claire’i bulabilecek miydi, merak ediyordu. Belki de umduğu gibi belli bir süre mi ayrı kalacaklardı? Her durumda onu yeniden görecekti; kilisenin emirlerinden daha çok buna inanıyordu. Tanrı bir kere Claire’i ona vermişti, bir kere daha verebilirdi.
Dua etmeyi kesti ve gözleri kapalıyken Claire’in yüzünü hatırlamaya çalıştı; yanaklarının ve şakaklarının kıvrımını, onu öpmeye kışkırtan açık renk kaşlarını, kaşlarının tam ortasında burnunun hemen üstünde, berrak kehribar rengi gözlerinin arasındaki düzgün teni. Dikkatini dudaklarının şekline verdi; tatlı kıvrımını, tadını, dokusunu ve zevkini dikkatlice hayal ediyordu. Dua, kalem karalama sesleri ve Giles McMartin’in hıçkırık sesleri kulaklarından silinivermişti.
Öğleden sonra Melton geri döndü. Bu sefer yanında üsteğmeni ve kâtibi dâhil altı kişi vardı. Yeniden kapı eşiğinde durdu ama o konuşmadan önce MacDonald ayağa kalktı.
“İlk ben gideceğim,” dedi ve kararlı bir şekilde çiftlik evinin karşısına doğru yürüdü. Başını…