Akşam Güneşi
Akşam Güneşi’nden…
Sade kasaba değil, köyler de bu gece şenlik yapıyorlardı. Uzak deniz kenarlarında, tepedeki köylerde funda ateşleri yanmağa başlamıştı. Madam Ziya, bana:
— Bu (M…) adası ne şirin bir yer, dedi. Bana pek bildiğim bir yeri hatırlatıyor gibi… Fakat bir türlü bulup çıkaramıyorum.
— Belki biraz İzmir’i dedim, rıhtımı onun meşhur kordonuna bir parça benzemiyor mu?
— Güzel buldunuz… Hele bu gece… Siz burada uzun müddet kalmak fikrinde misiniz Kemal Bey?
— Birkaç sene ilişmezlerse memnun olacağım… Her halde şimdilik çok seviyorum… Sakin bir yer… Havası güzel, güneşi güzel, insanları zararsız.
— Fakat denizlerin ortasında bir parça kaybolmuşa , benzemiyor mu?
— Zannediyorum ki bu (M …) adası saadetini bir parça da yol uğrağı bir yer olmamasına borçlu… Burada ihtirasın hiç bir nev’ine tesadüf edilmez. Dağlarda çiftçilik, çobanlık eden Müslümanlarla sahilde balıkçılık eden Rumların gayet iyi geçindiklerini görüyorum… Ahali; az, fakat kolay kazanıyor, fazlasını istemek ihtiyacını duymuyor. Zaten burada büyük iş yapmak için maddî imkân da yok… Büyük ihtirasların sarsıntısını bilmiyen halk, bir parça çocuk kalmış… Hurafe ve efsanenin bu adada büyük bir mevkii var… Çocuklar; ihtiyarlara, ihtiyarlar; çocuklara az çok benzer… Erkeklerin sokaklarda, bahçe aralarında birbirlerini küçük parmaklarından tutarak ağır ağır, sallana sallana yürüdüklerini gördükçe zannedersiniz ki muayyen bir yerden gelmiyorlar, muayyen bir yere gitmiyorlar; öyle başıboş dolaşıyorlar… Adi günlerde size öyle gelir ki bunlar hayata küsmüş insanlardır. Fakat düğünlerde; bayramlarda, şenliklerde çocuk gibi bütün ruh-larıyle eğlendiklerini görür ve müsterih olursunuz… Kasabayı gördünüz. Haline göre, her şeyi tamam, şirin, medenî bir yer… Rıhtım için söylediğimi, kasaba için de tekrar edeceğim:
Âdeta bir İzmir minyatürü… Yarından itibaren sizi biraz köylerde gezdireceğim… Hiç umulmayacak yerlerde eski köprülere, çeşmelere, namazgahlara, mescit, tekke ve ayazmalara tesadüf edeceksiniz.
Kırk, elli adım ilerimizde uzunca boylu, siyah elbiseli bir adam yürüyordu. Bir köşe başını dönerken bir an durdu, sigarasını yaktı. Kibritin alevini rüzgâra karşı muhafaza etmek için biraz yana dönmüştü: Ayazma…