Gece Kanatları
Gece Kanatları’ndan…
Roum, yedi tepe üzerine kurulu bir şehirdir. Daha önceki döngülerden birinde insanlığın başkentlerinden biri olduğu söylenir. Loncam İzleme değil de Anımsama olsaydı bunu daha kesin bir şekilde söyleyebilirdim. Yine de alacakaranlıkta güneyden yaklaşırken ilk kez gördüğüm bu şehrin bir zamanlar büyük bir önemi olduğunu çıkarabiliyordum. Şimdi bile binlerce canı barındıran dev bir şehirdi.
Kemiksi kuleleri alacakaranlığı deliyor, ışıkları donuk bir cazibeyle parlıyordu. Sol tarafımda güneş gökyüzündeki tahtından çekilirken kızıl ve mor tonları birbirleriyle adeta dans edip yavaş yavaş gecenin karanlığına yer açıyorlardı. Sağ tarafımda ise karanlık çoktan çökmüştü. Yedi tepeyi saymaya çalıştıysam da başaramadım, ama yine de karşımdaki bu şehrin tüm yolların çıktığı o görkemli Roum olduğunu biliyor, atalarımızın yapıtları karşısında huşu ve derin bir saygı duyuyordum.
Düz, uzun yolun kenarında Roum’a bakarak dinlendik. “İyi bir şehir. Orada kendimize iş bulabiliriz,” dedim.
Yanımda, Avluela, dantelsi kanatlarını çırptı. İnce, tiz sesiyle, “Peki ya yiyecek?” diye sordu. “Kalacak bir yer? Şarap?”
“Tabii, tabii,” dedim. “Hepsini birden.”
“Ne zamandır yürüyoruz, İzleyici?” diye sordu.
“İki gün, üç gece.”
“Eğer uçuyor olsaydım yol çabucak biterdi.”
“Senin için öyle,” dedim. “Bizi çoktan arkanda bırakmış olurdun ve bir daha asla göremezdin. İstediğin bu muydu?”
Yanıma geldi ve elini kaba kumaşlı cüppemin kolunun üzerinde gezdirdi, sonra da kur yapan kediler gibi sürtündü.
Günbatımını ve gece ışıklarını arkalarında puslu, bulanık, neredeyse büyülü bir şekilde görebildiğim kanatları ağımsı iki geniş tabaka halinde açıldı. Gece karanlığı saçlarının kokusunu soludum. Kollarımı uzatıp onun narin, çocuksu vücudunu sarmaladım.
“Tek isteğimin her zaman seninle birlikte olmak olduğunu biliyorsun, İzleyici. Sonsuza kadar!”
“Evet, Avluela.”
“Roum’da mutlu olacak mıyız?”
“Mutlu olacağız,” dedim ve kollarımı gevşettim.
“Roum’a neden şimdi girmiyoruz?”
Başımı sallayarak, “Bence Gormon’u beklemeliyiz,” dedim. “Yakında keşif gezisinden döner.” Ona kendi yorgunluğumdan bahsetmek istemiyordum. O daha on yedi yaz görmüş bir çocuktu; yorgunluk ya da ileri yaş hakkında ne bilebilirdi ki? Ben…